Mehmet’in “Suçunu” bulduk!

Sans titre 3

Mehmet Perinçek, 26 Kasım 2010 tarihinden 13 Ağustos 2011 tarihine kadar Rusya’daydı. Perinçek’i, çalıştığı İstanbul Üniversitesi görevlendirmişti. Ermeni sorunu ve Türk-Sovyet ilişkilerini, şimdiye kadar hiçbir Türk bilim adamının ulaşmadığı Rusya Federasyonu’nun devlet arşivlerine girerek araştırıyordu. Birkaç dile çevrilmiş kitaplarından, sayısız makalelerinden söz etmek bile gereksiz.
Perinçek daha Rusya’da iken çok ilginç bazı gelişmeler oldu. Sanki birileri, Mehmet Perinçek daha tutuklanmadan “iddianame” yazmaya başlamışlar!
Mehmet Perinçek o muazzam Rus arşivlerinden Türkiye’nin hayrına yeni bilgiler ve belgelere ulaşmaya çalışırken Rusya’da bir operasyon gerçekleşti. Rus devleti, malum cemaate ait bazı okulları kapattı. Rusya ve Türkmenistan, Özbekistan gibi bazı Türk Cumhuriyetlerinde “yabancı bir devlet adına casusluk” gerekçesiyle bu okulların ara sıra kapatıldıkları, bu okullarda görevli “öğretmenlerin” sınır dışı edildikleri biliniyor. Bazen bu haberler Türk basınına da yansıyor.

Cihan Haber saldırıya geçiyor
Rusya’daki operasyondan hemen sonra cemaate bağlı Cihan Haber Ajansı, Mehmet Perinçek hakkında kara propagandaya başladı. Perinçek hakkında çiğnene çiğnene sakız olmuş bazı “haberleri” peş peşe servise koymaya başladı.
Haberlerin ilki “Kızıl Elma” idi. Sekiz yıl önce Türkiye’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü savunan solcu ve sağcı gençlerin ortak miting yapması, basının koyduğu adla “Kızıl Elma ittifakı”nı CHA gene piyasaya sürüyor, adını vererek Mehmet Perinçek’i hedef gösteriyordu.
Çok geçmeden Cihan’ın ikinci haberi geldi: “İP / Karargâh Evleri!”
Birinci Ergenekon davasında artık savcıların bile dile getiremez olduğu, MİT’in “Bu bir belge değildir, mahkemelerde kanıt olarak kullanılamaz, sadece bir ikaz istihbaratıdır” dediği “İP / Karargâh Evleri”, isimsiz ve imzasız bir ihbar metni.
İşte Cihan Haber Ajansı buna dayanarak Perinçek’i ikinci kez hedef aldı.
Bitmedi.
Bu haberlerden sonra Perinçek CHA’yı aradı. Ajansın en yetkili kişisiyle görüştü. Aldığı yanıt, “özür dileriz, bir karışıklık olmuş” oldu!
Ardından Perinçek yurda döndü. Dönüşünden birkaç gün sonra da gözaltına alındı ve tutuklandı.
Son soruşturmada “kısıtlılık kararı” sürüyor. Ama insan merak ediyor. Acaba savcılar, Mehmet Perinçek’e “Kızıl Elma” ile “İP/Karargâh Evleri”ni de sordular mı?
Sizce sormuşlar mıdır?

“Soykırım yalan” dersen…
Mehmet Perinçek, Türkiye’de ve dünyada “Ermeni soykırımı” iddialarını bilimsel ve tarihsel belgelerle çürüten bilim adamlarının en önde gelenlerinden biri.
Perinçek’in suçu bu mu?
Yoksa Türkiye’de “Ermeni soykırımı yalan” demek “suç” oldu da biz mi bilmiyoruz?
Soruşturmayı yürüten savcı Cihan Kansız’ın kaleme aldığı “İnternet Andıcı” iddianamesinden biliyoruz. Genelkurmay sitelerinde Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin haberler de “suç delili” olarak kabul ediliyor.
“İnternet Andıcı” iddianamesinin 35. sayfasında şöyle deniliyor:
“Adı geçen siteye ait elde edilebilen arşiv kayıtları incelendiğinde Ermeni soykırımı iddiaları ve Yunanistan-Rumlar ile ilgili çok sayıda haberin yer aldığı görülmüştür. Bu konuda ilk itiraz Ermeni ve Yunan haberleri yaparak halkı bilinçlendirmek yanlış mı şeklinde olabilir. Ancak, Ermeni soykırım iddiaları ve Yunanistan ilişkilerini her Türk vatandaşının milli hassasiyet ile değerlendirdiği bilinen bir gerçektir. Söz konusu hususlar gündeme geldiğinde genel olarak tarihi değerlerimiz ve milliyetçilik duygularımız ön plana çıkmaktadır. Ancak iddianamede ele alınan husus, bu konuların bilgilendirme amaçlı kullanılması değil, milli, kültürel ve manevi değer yargılarının bir örgütün stratejisi doğrultusunda planlı bir şekilde istismar edilmesi ve burada örgütün ulaşmak istediği amacın yürütme organını baskı altına almak istemesi hadisesidir.”
Artık bu yorum karşısında diyecek bir şey kalmıyor. “Ergenekon” tertibi öyle bir noktaya geldi ki artık Ermeni soykırımı iddialarına karşı çıkmak bile “terör örgütü üyeliği” suçlamasına neden olabiliyor.
Ermeni basını bayram ediyor. Biz de “Mehmet’in suçu ne” diye boşuna kafa yoruyoruz!

AYDINLIKÇILAR

“(…)
Hepsinin alnında orak çekiçli tacı,
Hepsi Aydınlıkçılardan
Hepsi Aydınlıkçı.”
Nazım Hikmet

İşçi Partisi, bir tarihsel miras olarak geçmişini, 22 Eylül 1919’da Dr. Şefik Hüsnü’nün önderliğinde kurulan ve mücadeleye başlayan Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası’na dayandırır. Bu tarih dikkate alındığında İşçi Partisi’ni Türkiye’nin yaşayan en eski partisi olarak değerlendirmek yanlış olmaz.
İşçi Partililer aynı zamanda neredeyse yarım yüzyıldır “Aydınlıkçılar” olarak adlandırılır. Onun da kökleri tarihin derinliklerinde. “Aydınlık” adını, 1921 yılı Haziran ayında Şefik Hüsnü’nün önderliğinde yayına başlayan dergiden aldı.
Yeri gelmişken söyleyelim. Türkiye sosyalist hareketinin büyük önderlerinden Dr. Şefik Hüsnü Değmer hakkında, Türkiye’nin sosyalizm tarihinden söz eden hemen her kitapta Şefik Hüsnü’nün adı geçer. Bazı yazı ve konuşmaları da bir kitapta toplandı.
Ancak bütünüyle Şefik Hüsnü’nün hayatını ve mücadelesini konu alan biyografik bir kitap yok. Büyük eksiklik. İşte bu gediği şimdi Soner Yalçın kapatıyor! Soner, Silivri’de, bir yandan Odatv’ye yapılan akıl ve hukuk dışı tertibe duruşmada vereceği yanıtı hazırlıyor, öte yandan bir Şefik Hüsnü kitabı yazıyor.
Devam edelim.
1968 yılının Kasım ayında aylık dergi olarak Aydınlık yeniden yayımlandı. Derginin, önceki hafta kaybettiğimiz Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı, Doğu Perinçek ve Vahap Erdoğdu’nun da bulunduğu çok geniş bir yazar kadrosu vardı. Aydınlık, Türkiye sosyalist hareketinin teorik programının oluşturulmasında ve Milli Demokratik Devrim stratejisinin belirlenmesinde çok önemli bir rol oynadı. Bugün bu devrimci mirası sürdürenler “Aydınlıkçı” diye anılır oldu.
Gladyo aptal bir örgüttür. Yarım asırlık bir mücadeleyi dört Aydınlıkçıyı tutuklayarak bitireceğini sanıyor!

Oda TV