Komsomol: SBKP’nin gençlik örgütü

Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP)’nin gençlik örgütü Komsomol’un kuruluşunun (29 Ekim 1918) 💯. yıldönümü dolayısıyla Moskova Müzesi’nde açılan sergiden. #Комсомол #ВЛКСМ

Dostoyevskiy metro durağı

Dostoyevskiy’in doğum gününde (11 Kasım 1821) Dostoyevskiy metro durağında… “Suç ve Ceza” ve “Ecinniler” romanlarından bölümler.

Sovyet Rusya raporlarında Anadolu’daki Yunan işgali ve katliamı

Sovyet Dışişleri Halk Komiseri (Bakanı) G.V. Çiçerin, 26 Ekim 1921 günü bütün ülkelerin hükümetlerine protesto mektubu gönderiyor. Çiçerin, bu protestoda Sakarya’dan çekilen Yunan ordularının Türk sivil nüfusa karşı giriştiği katliamlara dikkat çekmiş ve insanlık dışı bu eylemlerin durdurulmasını istemiştir:

“Yunan ordularının Küçük Asya’da (Anadolu-MP) giriştikleri vahşi ve insanlık dışı eylemler, Rusya hükümetini bu eylemlere karşı alınması gereken tavır meselesini bütün hükümetlerin önüne koymak ve onların dikkatini Türkiye’nin işgal altındaki bütün bölgelerinin Yunan orduları tarafından maruz bırakıldıkları korkunç yıkıma ve barbarca gaddarlıklara çekmek zorunda bırakmıştır. Hatta tarafsız gözlemciler ve telgraf (haber-MP) ajansları, Türkiye’nin Yunan orduları tarafından işgal edilen ve geri çekilirken boşaltılan bütün bölgelerinin bir çöle çevrildiğine vurgu yapmaktadır.

Yunanların geri çekildiği bütün yerlerde Türk köyleri yakılmakta, ve nüfus tamamen yok edilmekte ya da esir alınmakta, kadınlar ise en vahşi tecavüzlere maruz kalmaktadır. Bu yerlerdeki Türk nüfustan ancak ormanlarda ve dağlarda saklanabilenler kurtulmaktadır.

Yunan kumandanlığının emirlerinde Yunan ordularına yol üstündeki bütün Türk köylerini yakma talimatı veren Prens Andrey’e atıf yapılmaktadır. Hatta Yunan ordularının Başkomutanı Papulas Türk köylerinin imha edilmesi emrini vermiştir. Aşağıdaki köylerde insanı isyan ettiren tüyler ürpertici vahşet eylemleri kanıtlanmış bulunmaktadır: (…)

Rusya hükümeti bütün hükümetlerin dikkatini Türkiye’yi istila eden Yunan ordusunun bu engin, dört başı mamur bölgeyi bu şekilde tam bir yıkıma uğrattığına ve gerçek bir çöle çevirdiğine çekiyor. Rusya hükümeti, Yunan hükümeti karşısında Yunan ordularının Türkiye’deki tahammül edilemez eylemlerini sonlandırması için gerekli adımların atılmasını önererek bütün hükümetlere başvurmayı koşulsuz gerekli görmektedir.” (Rusya Federasyonu Dış Politika Arşivi (AVPRF) fond 132 liste 4 klasör 4 dosya 2 yaprak 89.)

Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Ali Fuat Paşa da Sovyet Rusya’nın bu girişimine aynı gün bir teşekkür mektubuyla cevap vermiştir. Ali Fuat Paşa, mektubunda Moskova’nın bu protestosunun Sovyet hükümetinin harekete geçirdiği yüksek insanlık duygusunun bir kanıtı olduğunu ifade etmiştir. (Mektubun Fransızca orijinali, Fransızca kopyası ve Rusça çevirisi için bkz. AVPRF fond 132 liste 4 klasör 4 dosya 6 yaprak 62-64.)

ASKERİ ARŞİV BELGELERİ

Bu konuya Sovyet Kızıl Ordusu’nun arşivi olan Rusya Askeri Devlet Arşivi’nde (RGVA) bulunan belgeler de ışık tutmaktadır. “Anadolu Türkiyesi” başlıklı 16 sayfalık bir raporda Yunanların İzmir bölgesini işgaliyle vahşi katliamlara giriştikleri ifade edilir. Bu rapora göre Yunanlar, Karadeniz bölgesine de ajan subaylarını göndermekte ve Yunanların çıkarma yapması için uygun zemini yaratmak amacıyla oralarda isyan kışkırtmaktadır. Bu bölgedeki aydın ve burjuva Rumlar, bağımsız bir Pontus Cumhuriyeti fikrini üfürmektedir.

Bu sebeple Türk hükümeti, kıyı bölgelerinin güvenliği adına bölgedeki Rumları tahliye etmek zorunda kalmıştır. Buna cevaben Rum çeteleri kurulmuş ve Türk köylerini basarak çoluk çocuk demeden tüm köy nüfusunu katletmişlerdir. Böylece bölgede karşılıklı kırımın fitili ateşlenmiş, Rumlara yönelik intikam saldırıları olmuştur. (Raporun tamamı için bkz. RGVA fond 25899 liste 3 dosya 319 yaprak 36-43, 36 arkası-43 arkası.)

Eylül-Ekim 1921’de yaşanan olayları konu alan “Anadolu’da Askeri-Siyasi ve Ekonomik Durum Hakkında Kısa Rapor” başlıklı bir belgenin “Askeri Özet” alt başlığı altında yine Yunan ordularının geri çekilirken bütün köy ve şehirleri yaktıkları, böylece Mustafa Kemal’in cephe gerisinde tam bir çöl bıraktıkları belirtilmektedir. (RGVA fond 25899 liste 3 dosya 498 yaprak 198)

Askeri arşivde bulunan 1 Kasım 1921 tarihli başka bir raporda ise Trakya bölgesinde Yunan işgal yönetiminin politikaları ve buna karşı yerli nüfusun tepkisi ele alınırken şunlar kaydedilmiştir:

“Yunanların Türkiye’deki durumu, esas olarak ordularının Küçük Asya Cephesi’ndeki başarısına bağlı. Bulgarlar ve Türkler, Trakya nüfusunun yaklaşık üçte ikisini oluşturuyor ve işgalcilere düşmanca yaklaşıyorlar. Yunan iktidarı, diğer halklara karşı amansız bir şekilde terör uyguluyor, halkın her türlü karşı koyma nüvesini ezmeye çalışıyor.

Yunan dili, devlet ve kamu kurumlarında zorunlu dil ilan edildi. Bulgar ve Türk okulları kapatıldı. Özel Yunan komisyonlarının zor kullanarak keyfi bir şekilde gerçekleştirdikleri her gün artan istimlak politikası köylülerde rahatsızlık yaratıyor.

Belirtilen sebepler Trakya’da çeteciliği doğurdu. Çeteler, yerel Bulgar ve Türk nüfustan oluşuyor. Silahlı çeteler, silahları Tahir Paşa’nın (Türk) ordusundan kalan stoklardan temin ediyorlar. İsyan hareketinin merkezleri Bulgaristan sınırında bulunan Rodop ve Istranca Dağlarındaki Bulgar ve Türk köyleri. (…) Son dönemde isyancılar taktik değiştirdiler ve Yunan birlikleriyle çatışmadan kaçınıyorlar; depolara, hükümet kurumlarına saldırılar gerçekleştiriyorlar, ikmal yollarını tahrip ediyorlar ve işgal yönetiminin temsilcilerine karşı terör uyguluyorlar.”

Raporda Trakya’nın ekonomik durumu ele alınırken Yunanların yağma politikasından ve tahılla büyükbaş hayvanlara Anadolu’daki Yunan ordusunun ihtiyaçları için el koymalarından da bahsedilmektedir. (RGVA fond 25899 liste 3 dosya 482 yaprak 60-60 arkası)

Arşivdeki 2 Eylül 1920 tarihli, “Türkiye’de Yaşam” başlıklı bir askeri istihbarat raporunda da Rumların İtilaf Devletleri’nin kuvvetli desteğine güvenerek Türklere karşı kibirli ve küstah davrandıklarının bilgisi verilmektedir. Bu durum, özellikle Avrupa gericiliğinin Yakın Doğu’ya karşı kendisi için bir üs haline getirdiği İstanbul’da görülmektedir. (RGVA fond 109 liste 3 dosya 278 veya 279 yaprak 31.)

Kızıl Ordu’nun askeri istihbarat raporları kimi zaman Ankara’nın açıklamalarını da aktarmaktadır. 3 Kasım 1920 tarihli Anadolu Ajansı’nın bir haberinin aktarıldığı raporda Yunanların İnegöl’den Bursa yönüne doğru geri çekilirken neredeyse bütün köyleri ve Yenişehir’i yaktıkları belirtilir. Hatta insanların da yakıldığı olaylar yaşanmıştır. (RGVA fond 109 liste 3 dosya 302 yaprak 20 arkası.)

FRUNZE VE ARALOV’UN TANIKLIKLARI

Sovyet komutanı Frunze de Türkiye ziyareti sırasında Meclis’te yaptığı konuşmada “Türk halkının kudurmuş düşmanın vahşiliklerine maruz kalmasının” Ukrayna ve Rusya’da “büyük bir kin” uyandırdığını söylemiştir. (Rasih Nuri İleri, Atatürk ve Komünizm, Scala Yayıncılık, 5. Basım, Mayıs 1999, s.314.) Frunze, ayrıca Türkiye anılarında Yunanların Batı Anadolu’da Müslümanları imha ettiklerinden, mal ve öteki değerli eşyalarını yağmaladıklarından bahseder. (Frunze’nin Türkiye Anıları, Cem Yayınevi, İstanbul, 1978, s.8, 108.)

Sovyet Büyükelçisi Aralov ise anılarında Yunan zulmünü “Kaçmakta olan düşman, yabani bir kudurganlık içinde, yolda rastladığı her şeyi yakıp yıkıyordu. Uşak, Aydın, Manisa şehirleri ve köylerin çoğu yakılmıştı.” diyerek anlatır. (S. İ. Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları, Burçak Yayınevi, İstanbul, 1967, s.142.) Aralov, 2 Eylül 1922 günü Ankara’dan Moskova’ya gönderdiği telgrafta da Türk köylerinin çoğunluğunun sakinleriyle birlikte yakıldığı haberini geçmiştir. (Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi (RGASPİ) fond 544 liste 3 dosya 117 yaprak 150.)

Aralov, ayrıca İktisat Kongresi için İzmir’de bulunduğu günlerde gazetecilere “(…) yolculuğumuz çok uzun, çok güzel ve aynı zamanda Yunan mezalim tahribatı itibarıyla da çok müessir oldu. Yunanların tahripkârlığını gözlerimizle gördük. (…) Sefil Yunanlar ecnebi kapitalizminin kiracısıdırlar.” şeklinde demeç vermiştir. (Vakit, 26 Şubat 1923 ve Tanin, 26 Şubat 1923)

Aralov’un döneminde elçiliğin birinci sekreteri olan Anatoliy Glebov da anılarında Yunanların işgal ettiği bölgelerde Türk kadın ve çocuklarının çok kanı aktığını, bunun karşılığında da Ankara’nın iktidarı altındaki bölgelerde de Rumlara yönelik baskılar yapıldığını ifade eder. (Anatoliy Glebov, Liniya Drujbı, Sovyetskiy Pisatel, Moskva, 1960, s.34.)

Kurtuluş Savaşı yıllarında Aralov’un davetiyle Türkiye’ye gelen ve birçok resim çizen Sovyet sanatçısı Lansere de Türkiye anılarında İzmir’in Yunanlar tarafında işgaliyle Müslümanlara yönelik yapılan katliamlardan bahsetmektedir. (Y. Y. Lansere, Ankara Yazı, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ekim 2004, s.91.)

SOVYET ŞARKİYATÇILARIN ESERLERİ

Sovyet devletinin Pravda, İzvestiya gibi resmi yayın organlarında sık sık yazıları yayımlanan İrandust da çalışmalarında Yunan mezalimine temas etmiştir. İrandust adını kullanan Osetrov, 1928 yılında çıkan “Kemalist Devrim’in İtici Güçleri” başlıklı çalışmasında şöyle yazar:

“Türk nüfusun fiziki olarak yok edilmesi programı tamamen bilinçli olarak işgalcilerin yönetiminde uygulandı, öyle ki Anadolu’nun verimli toprakları İtalyan ve Yunan göçmenlere ayrılmıştı. İzmir’de bu politika çok keskin bir hal aldı. Burada Yunan göçmenler tarafından Türk nüfusu yok etmek ve varlıklarına el koymak adına açıktan silahlı bir savaş başlatıldı. Türk köylülerinin silahsızlandırılması bütün köylerinin yok edilmesinin çoğu zaman sadece bahanesi oldu. İşgal bölgelerinde Türk nüfustan sağ kalanlar, tam bir yoksulluk içine itildiler.”

İrandust, eserinde Karadeniz Rumlarının Pontus devletini yeniden canlandırmak için yerel Türk nüfusa karşı katliamlara giriştiklerini de belirtir. (İrandust, Dvijuşie Silı Kemalistskoy Revolyutsii, Gosudarstvennoe İzdatelstvo, Moskva-Leningrad, 1928, s.67, 70.)

Sovyet devletinin en önemli Doğu uzmanlarından M. Pavloviç de Yunanların İzmir’de yaptıkları “korkunç katliam”dan söz etmektedir. (M. P. Pavloviç, “Revolyutsionnaya Turtsiya”, Turtsiya v Borbe Za Nezavisimost, Nauçnaya Assotsiatsiya Vostokovedeniya Pri TsİK SSSR, Moskva, 1925, s.49, 63.)

Önemli Sovyet tarihçilerinden Bagirov da “İzmir ve civarının Yunanlar tarafından işgali, katliamları, cinayetleri, halka, çocuklara, yaşlılara ve kadınlara karşı girişilen zorbalıkları da beraberinde getirdi.” diye yazar. (Y. A. Bagirov, Kurtuluş Savaşı Yıllarında Azerbaycan-Türkiye İlişkileri, Bilim Yayınları, İstanbul, Şubat 1979, s.108.)

Yakın dönem Belaruslu tarihçilerden İ. G. Drogovoz, kitabında İzmir’in işgalini şu satırlarla anlatmıştır:

“Karaya çıkan Yunanlar, ilk andan itibaren Türk sivil nüfusa yönelik aralıksız katliamlara, yağmaya, tecavüzlere, aşağılamalara ve cinayetlere başladılar. Sadece ilk gün kadın-erkek, yetişkin-çocuk 400 Türkü öldürdüler. Takip eden üç günde ölen Türklerin sayısı İzmir’de dört bine yükseldi.”

Drogovoz, İzmir’in kurtuluşu günlerinde Türk birliklerinin İzmir’in Türk nüfusunu yağma ve katliamlardan korumak amaçlı meşru müdafaa çabası içinde olduğunu da belirtir. Yunanlar, buna cevap olarak birçok evi ateşe vermişlerdir. Ayrıca bir Yunan denizaltısı, içinde Türk savaş esirlerinin bulunduğu bir gemiyi de batırmıştır. (Bkz. İ. G. Drogovoz, Turetskiy Marş. Turtsiya v Ogne Srajeniy, Harvest, Minsk, 2007, s.319, 340.)

Dr. Mehmet Perinçek

La cruauté arménienne dans les rapports Dachnak

Le rapport publié par l’historien soviétique arménien Lalaian, d’abord dans les numéros 2-3 de sa revue Revolyutsionnoy Vostok puis dans le numéro 20 de Istoricheskie Zapisky, l’organe de l’Institut d’Histoire de l’Académie des Sciences de l’USSR est horrifiant. L’officier Dachnak, dans le rapport qu’il envoie de la région Beyazit-Varaam en 1920, raconte avec satisfaction leur façon d’agir dans cette région:

“J’ai exterminé toute la population turque dans Bachar-Gechar sans aucune exception. Dans certaines circonstances on a le sentiment qu’aucune cartouche ne devrait être gaspillée. Ainsi, la méthode la plus efficace qui doit être utilisée contre ces chiens est de rassembler tous les survivants des combats puis de les enfouir dans de profonds fossés et de les écraser sous de lourdes roches, afin qu’ils n’occupent plus ce monde. J’ai rassemblé toutes les femmes et les enfants et je les ai enterrés dans ces fossés, les écrasant sous de lourdes pierres.”(23)

23 Op. Cité,p.101; A. Lalailan, “Kontrrevolyutsionnıy ‘Dashnagsutium’ l Imperia1isticheskaia Voyna 1914-1918 gg”, p.92 vd.

Les arméniens lutte contre la Turquie au service des armées britanniques et français

Après la chute de la Russie tsariste, les Dachnaks passèrent sous la direction des impérialistes occidentaux et se battirent contre la Turquie pour les intérêts de l’Angleterre, de la France et des États-Unis dans cette région.

Katchaznouni, comme premier ministre du gouvernement Dachnak, au cours d’une réunion avec le général A. Wocker, commandant des troupes d’occupation britannique, déclara qu’il était convaincu que la condition des Arméniens devrait s’améliorer avec la victoire des Alliés et leur mouvement vers la Caucase. Le compte rendu de cette rencontre se trouve dans les archives du ministère de l’Intérieur d’Arménie.(17)

De même, un autre document conservé dans les archives d’État arménienne, précise que les Arméniens à Adana furent armés par les forces d’occupation française sous le commandement du général Diffe et organisés en “unités de vengeance” et combattirent sous uniformes français.(18)

Se mettre sous le commandement britannique et français signifiait s’engager à soutenir l’invasion grecque en Anatolie. Le ministre des Affaires Étrangères du gouvernement Dachnak écrit ceci dans un télégramme envoyé à son représentant à Tiflis:

“La situation sur le front est très grave. Il est essentiel que vous voyiez Luck et Corbeille(19) et leur demandiez d’envoyer des télégrammes à leur gouvernement pour les informer de l’avance des troupes turques et demander qu’ils prennent toutes les précautions nécessaires (…) Voyez également le représentant grec et demandez lui d’envoyer un télégramme à son gouvernement pour l’informer sur la situation et demander s’il serait possible pour les forces grecques d’engager une attaquent et briser l’assaut des troupes turques.(20)

17 Voyez SR Arménien Centre d’Archives de la Révolution d’Octobre du Ministère de l’Intérieur (TsAOR MVD SSRA) fond 114 carton 23 feuille 48 cité dans D. Yenıkidze, Krah Imperialistçestkoy, Interventsii V Zakavkazye, Gaspolizdat Gruzinskoy SSR, Tibilisi, 1954, p.188.
18 Archives d’Etat arméniennes SSR (GIA Arm SSR) F.200 f.132. If.338 cité dans: N.Z. Efendiyeva, Borba Tureskogo Naroda Protiv Frantsuzkik Okkupantov Na Yege Anatolii (1919-1921 gg), Izdatesvsko AN Azerbaycanskoy SSR, Baku, 1966, p.116.
19 Les représentants des Alliés à Tibilisi.
20 D.S. Zavriev, K. Noveisheyİstorii Severo- Vostochnıh Vilayetov Turtsii, Tibilisi, 1947, p.85.

Dr. Mehmet Perinçek – Université d’Istanbul, Institut des pays d’Asie et d’Afrique de l’université d’État de Moscou

Les aveux du Premier ministre d’Arménie Hovhannes Katchaznouni

En automne 1914, la période ou la Turquie n’avait pas encore choisi son camp entre les pays en guerre, nous avions commencé à créer des unités volontaires arméniennes. Le parti Arménien Dachnak a non seulement créé ces troupes militaires, mais de plus les a utilisées d’une façon active dans les attaques contre les Turcs.

Nous étions tous tournés sans conditions vers la Russie. Sans aucune raison réelle nous croyions à la victoire, nous étions sûrs que le gouvernement du Tsar nous aurait accordé l’indépendance de l’Arménie en échange de notre fidélité, nos efforts et nos aides. En prenant nos désirs pour des réalités, en donnant de l’importance aux paroles des individus sans responsabilité et en étant dans notre hypnose, nous n’avons pas compris les réalités et nous avons commencé à rêver. On a exagéré la force du peuple arménien.

Pendant la période de l’été et l’automne 1915, les Arméniens de Turquie furent forcés d’émigrer. L’Arménie historique, nos coutumes héréditaires, les régions que la diplomatie européenne nous avait promises, avaient été abandonnées et les villes arméniennes sont restées sans Arméniens. Les Turcs savaient ce qu’ils faisaient et aujourd’hui ils n’ont rien à regretter, comme on l’a réalisé plus tard, cette tactique pour régler définitivement le problème arménien, était la plus efficace et la plus commode.

Il y avait une sorte de consolation, dans l’idée que les Russes nous avaient trahis. (Plus tard ce serait le tour des Français, des Américains, des Anglais, des Géorgiens et des Bolcheviques, en un mot de tout le monde). Comme si, être naïf et non prévoyant était de l’héroïsme.

Il y a une chose sûre et indiscutable, nous n’avons pas tout fait pour éviter la guerre. Nous aurions dû travailler ensemble pour trouver une solution commune avec les Turcs. Nous ne l’avons pas fait. Nous ne l’avons pas fait pour des raisons très simples et très claires, nous ne connaissions pas les forces turques et nous étions convaincus de notre victoire. Nous n’étions pas informés des forces turques stationnées à nos frontières et nous n’avions pris aucune mesure indispensable. Au contraire, occuper la ville d’Oltu par surprise, était une sorte de provocation. On pouvait dire que c’est nous qui voulions avoir la guerre. Les Turcs nous ont proposé d’arrêter les attaques et de discuter, mais nous avons refusé. Cela fut une très grande erreur. Le traité de Sèvres avait aveuglé tout le monde. Nous comprenons maintenant qu’à l’automne 1920 (malgré le traité de Sèvres) si nous nous étions entendus avec les Turcs, nous aurions pu gagner beaucoup. Mais à cette époque nous ne le comprenions pas. Non seulement nous n’avons rien fait pour éviter cette guerre, mais au contraire, nous avons inventé des raisons pour la faire. La guerre s’acheva par notre défaite absolue. Notre armée, qui était bien nourrie et bien équipée, a lâché les armes et elle s’est dispersée dans les villages.

Au printemps de 1919, la délégation de la République et la délégation nationale, ont soumis ensemble le mémorandum des demandes que nous avions présentés à la conférence de paix aux États Alliés. Selon ce mémorandum, il fallait définir les terres comme frontières de l’État Arménien. On souhaitait créer une Arménie de la Mer Noire à la Méditerranée, des montagnes de Karabağ aux déserts de l’Arabie. Cette demande impérialiste comment pouvait-elle être réalisée? Ceci était une situation incroyable, mais la demande était faite par les Arméniens de Paris et notre délégation a accepté cette proposition de tendance colonialiste. Les Arméniens de France ont expliqué que l’Amérique, n’accepterait pas de prendre sous son mandat une petite Arménie et elle préférerait une Arménie qui s’étendrait d’une mer à une autre. Pour pouvoir obtenir le mandat américain, notre délégation était obligée d’accepter cette proposition et elle l’a signée. Le mémorandum de Paris a surtout créé une émotion dans les esprits immatures des membres de la Diaspora, comme si pour posséder un État, il suffisait de dessiner les frontières sur un papier. Naturellement, les demandes sans buts et exagérées céderaient leur place à une déception amère.

Nous sommes une petite région soi-disant autonome et frontalière de l’Empire Russe située entre Aras et Sevan. Il n’y a pas d’État Arménien de Turquie, ce sujet a été enterré à Lausanne. Les Turcs ont fermé toutes les portes et on ne voit aucune possibilité de rouvrir.”

Hovhannes Katchaznouni (Premier Ministre d’Arménie) – Le Parti Dachnak N’a Plus Rien A Faire (Le rapport à la Conférence du Parti en 1923)